GİRİŞ
Ölmek, insan hayatının en önemli gerçeklerinden biridir. Ölümü kavradığı andan itibaren bu kavram, insanoğlunun bütün varlığına egemen olmuş, bazen arzuya, genellikle de kaygıya dönüşmüştür. Ölümün algılanışı insanın hayata bakış tarzına, inancına, yaşadığı hayatın şartlarına ve içinde bulunulan duruma göre değişiklik gösterir. Ölüm karşısında korkak ve karamsar olunabileceği gibi ölüm bir kurtuluş olarak da görülebilir, hatta arzu edilebilir. Bazen de “bir avuç toprak olmak”, “yok olmak” ve “çürümek” olarak nitelendirilerek ölüme isyan edilir. Bazen ise ölüm, “uzun bir rüyaya dalmak” veya “ebediyen uyumak” olarak değerlendirilebilir. Ölüm söz konusu olduğunda bu kavramın yaratacağı etkiyi azaltmak için ölmek yerine “hayata gözlerini yummak”, “sizlere ömür”, “son uykusuna yatmak”, “vefat etmek”gibi kullanımlar başvurulan yöntemler arasında başta gelmektedir.
Ölüm diye adlandırılan kaçınılmaz akıbet, bütün bir insanlık tarihi boyunca, her topluluğun üzerine eğilip düşündüğü, çözümü güç bir mesele olmuştur. Ayrıca ölüm, insanlığın yaşamış olduğu ortak deneyimlerden biri olarak, özellikle ilahî dinlerin bakış tarzında olduğu gibi, insan hayatının en önemli geçiş dönemlerinden birini oluşturur. Bu yüzden bu geçiş sırasında ve sonrasında tüm toplumlarda, birtakım dinî tören ve ritüeller yapılmaktadır.
Bu çok önemli olayın etrafında birtakım törenler yer almakta, dinî ve/veya büyüyle ilgili işlemler yapılmakta, ayrıca ölümü uzaklaştırmak ya da yönünü saptırmak için de bazı yöntemlere başvurulmaktadır.Ölü evindeki yemek kaplarının boşaltılması, ölü yıkanırken ve cenazegeçerken uyuyan kimselerin uyandırılması, cenaze evden (boz üy’den) çıkınca ve kapıönünden cenaze geçerken ardından su dökülmesi, ölüm olan mahalledekisu kaplarının boşaltılması, ölü yıkandıktan sonra su ısıtılan kazanınters çevrilmesi başvurulan yöntemler arasındadır.Ayrıca ölümü de dâhilederek uğursuzluktan kaçınmak için bazı yollara başvurulur. Örneğin geceleyinevden ekşi hamur, tuz, sirke, süt, yoğurt, turşu, soğan, sarımsak, kara kazanvb. nesnelerin verilmemesi, makas ağzı açıksa kapatılması, bir başsoğanın dilimlenip kıbleye doğru atılması, köpek uluduğunda ayakkabınınters çevrilmesi gibiişlemler konusunda da ölümden kaçınmak içinçarelere başvurulduğu görülmektedir.
1. Kırgız Türklerinde Ölümle İlgili Kavramlar
Ölümle ilgili farklı inanış ve uygulamaları bünyesinde bulunduran geleneksel toplumlardan birisi de Kırgız Türkleridir. “Acal, ölüm cetbese,adam uulucıgılbayt” (ecel, ölüm gelmese, insanoğlu boyun eğmez, yıkılmaz), “acal kelse temir sandık kep emes” (ecelden kaçış yoktur), “can bar cerde ölüm bar” (her canlı ölümü tadacaktır) sözlerinden de anlaşıldığı gibi Kırgızlarda ölüm genelde doğum gibi tabii bir fenomen kabul edilmekle birlikte, bazen de geçmişten gelen anlayışla kötü ruhların zararlı sonuçlarına bağlanmaktadır.
Kırgızistan’da,kalbi durmuş,hayatsal verileri sona ermiş biri için ölüm kavramının yaratacağı etkiyi azaltacağı düşüncesiyle“ölmek” fiili doğrudan kullanılmaz. Ölmek fiili yerine “kaza boldu” (vefatetti), “köz cumdu” (hayata gözlerini yumdu), “ötüp ketti” (göçtü gitti), “eesineberdik” (sahibine verdik), “düynödönkayttı” (dünyadan göçtü), çocuklar için “uçup ketti” (uçtu) ya da “çarçap kaldı” (yoruldu) sözleri kullanılır. Ölmek fiilinin kullanılmamasının sebebi, ölenin yeniden dünyaya gelmesini engelleyebilir korkusunu taşımaktadır.2. Kırgızistan’ın Calalabad Şehrinde Ölü ve Ölümle İlgili İnançlar ve Uygulamalar
Kırgızistan’ın Calalabad şehrinde ölüm anında ve sonrasında yapılan ritüeller belirli bir sırayı izleyerek gerçekleştirilir.Kırgızlarda genel bir uygulama olarak, ölmek üzere olan kişilerin, diğer bir ifadeyle ölüm döşeğinde yatan bir hastanınveya ölen kişinin evine hemen“moldo”(imam) çağırılır. Gelen imam ölünün ya da ölmek üzere olan kişinin başucuna oturur, dua okur. Buna Kırgızlar, “ıymanaytuu” derler. Kırgız halk inançlarına göre“ıyman”ı duymadan ölen insan, kâfir (dinsiz) sayılır.Tabiiki buna kazada, yangında, savaşta kısacası beklenmedik anda ölenler katılmaz. Bu yüzden evde hasta, ölümü beklenen biri varsa imam önceden çağırılır. İmam, duasını okuduktan sonra ölünün yüzünü kıbleye doğru çevirir, gözlerini kapatır, çenesini bağlar ve Kelime–i Şahadet ile Kelime–i Tevhit getirir. Evde yaşça büyük biri varsa ölünün ağzına yağ veya su damlatır. Bu işlemden maksat ölünün cennete gitmesini sağlamaktır. Ayrıca ölünün öbür dünyaya aç gitmemesi düşüncesini de taşımaktadır .
Calalabad şehrinde bir geleneğe göre ki bu gelenek köylerde şehirlere oranla daha yaygındır. Ölü evinin yanında bir “bozüy” (Kırgız çadırı) kurulur, cenaze oraya konur. Çadırın kıble tarafına doğru bir yatak yerleştirilir ve yatağın üzerine yeniyorgan ve yastık konur. İnanışa göre ölü arkasından başka birini alıp götürmesin diye yastık ters olarak konur.
Calalabad şehrinin Kamusbaşı köyünde yaşayan Rano SAZAİVA’nın ifadesiyle bu işlem gerçekleştirilirken aynı zamanda kadınlar“bozüy”ün içerisinde erkekler ise dışarıda olmak üzere yüksek sesle ağlamaya başlarlar. Kırgızlar bunu “öküürü” diye adlandırırlar. Üzüntünün dile getirilişi olan ağıt söyleme kadın ve erkekler için farklı şekillerde adlandırılmaktadır. Kadınların ağıtlarına “koşok”, erkeklerin ağıtlarına “ökürüü” denir. Ağıtlarla birlikte konu komşu ölüm haberini almış olur ve erkekler“ökürüp”(yüksek sesle haykırarak), kadınlar “koşok koşup” (ağıt yakarak) cenaze evine gelmeye başlarlar.Kurulan “bozüy”de mum yakılır ve mevtanın başında birisi bekler ve kırk gün boyunca“boz üy” kaldırılmaz, taziyeler burada kabul edilir.
Calalabad’ın kimi yerlerinde erkeklerin bellerini sıkacak bir şekilde “belboo”(kuşak) bağlanır,kimi yerlerinde ise “kalpak” (geleneksel Kırgız şapkası)takılır. Kuşak bağlama işlemi ölen kişinin yengeleri tarafından ya da yaşlı komşu kadınlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu işlem kesinlikle yaşı büyük kadınlar tarafından yapılmaktadır.Rano SAZAİVA bu işlemin yaşlı kadınlara yaptırılmasının sebebininyaşlılara gösterilen saygıdan kaynaklandığını söylemektedir. Kuşağın rengi genelde matem rengi kabul edilen“kök” (mavi) ya da “caşıl” (yeşil) renkte olmaktadır. Bu işlem erkeklerin sabırlı ve metanetli olmaları için gerçekleştirilmektedir.
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra ölüm haberi herkese duyurulur. Buna Kırgızlar “kabaraytuu” (haber verme) derler. Kırgızlarda “kabar aytuu” (ölümün duyurulması), ölünün mezarına toprak atmak için çağırılma, insanların birbirlerine verdiği değeri ve ölen kişinin itibarını göstermesi bakımından önemlidir. Kırgızlar, ölüm haberinin duyurulmasına ve cenazenin defnedileceği gün toprak atmak için çağırma âdetine çok önem vermektedirler. Bu âdeti, gerek ölü sahibi, gerekse çağrılanlar gereği gibi yerine getirmezse toplum tarafından kınanırlar. Kara haberi alıp gelmeyenler için cenaze sahibi; “Bir kokuç toprağını ayadıkelbedi” (Bir avuç toprağını esirgedi, gelmedi) derken, çağırılmayan taraf da; “Bizdi koşpodu, çakırbadı”(Bizi saymadı, çağırmadı), diyerek küser. Bundan dolayı Kırgızlar kara haberi duyurma işinde çok hassas davranırlar. En uzaktaki akraba gelene kadar mevta olan kişi kimi yerlerde bir gün kimi yerlerdeüç güne kadar bekletildikten sonra defnedilir. Aynı zamanda Calalabad şehrinde dikkat çeken bir başka ritüel ise cenazede yardımlaşmadır. Bunun için köylüler, komşular aralarında para toplarlar.
Ölüm olayının duyurulması“uguzuu”, en yakın akrabalara, köy halkına ve daha uzaktakilere duyurma gibi çeşitlilik gösterir. Akrabalara ve köy halkına yaşlı, olgun birisi veya gençler usulüne uygun haber verirlerken, uzaktakilere haber vermek için “aalamdan öttü” (dünyadan göçtü) diye mektup yazılır, çağrılanların adı soyadı açıkça yazılarak özel görevli birisi at ya da araba ile gönderilir. Çok uzaktakilere günümüzde telefon ile haber verilir. Gönderilen kişiye “kabarcı” (haberci) ismi verilir. Özellikle yakınlarına öleni haber verirken öldü denilmemektedir. Bunun yerine“Çok hasta, öleceğim diyebizi korkutuyor” gibi sözler söylenir. Ölüm haberi ilk duyulduğunda “Cakşı adam ele, cayıcannattabolsun, oomin Allah-u Akbar” (İyi insandı, mekanı cennet olsun, amin Allah-ü Ekber) denir (Polat, 2008: 186).Görüldüğü gibi ölüm haberini duyurma işi dikkatli davranmayı gerektirmekte ve günümüzde de varlığını canlı bir şekilde sürdürmektedir.
Kendisinde birtakım ölüm belirtileri zuhur eden kimse öleceğine hükmederek, ölmeden önce vasiyet eder. Vasiyet etme Kırgızlarda “kereezaytuu” diye ifade edilir. Ölmek üzere olan bir insan malını mülkünü oğulları arasında böler, ev kurar eşyalarını ayırır. Genelde ölürken kendi üzerinde mal mülk adına bir şey kalmaz. Çocuklarına vasiyet ederek arkasından Kur’an okumalarını, kardeşlerin birbirleriyle iyi geçinmelerini ister.Cenazesini kimin yıkayacağını, nereye gömülmek istediğini belirtir. Etrafındakilerden “ırazıçılık” (helallik) ister.Yapmadığı birtakım hayırlı işleri yapmalarını, borçlarını ödemelerini vasiyet eder. Ölüm döşeğinde “Menin önörümkalgancok, ölörümkaldı” (Artık benim bir amacım kalmadı, ölümüm kaldı) diyerek vasiyet eder.
Kırgızlarda her ölüye onun namaz, oruç ve yemin borçlarıyla ilgili “iskat” işlemi yapılmaktadır. Buna Kırgızlar “doorontüşürüü” derler ki, Türkiye’deki “devir çevirme” işleminin benzeridir. Cenaze namazı kılınana kadar yapılan dooron milli değil, dinî bir ritüeldir. Dooronun maksadı, ölen kişiyi günahlarından kurtarmak, ebediistirahatgâhında rahat yatmasını sağlamaktır. Cenazenin kefenlenip namaza hazırlandığı sırada yapılan bu işlemde “moldolor” (imamlar), cenazenin bulunduğu yere toplanıp halka şeklinde cenazenin etrafında otururlar. İçlerinden birisi “dooron” ile görevlendirilir. Bu şahıs için bol miktarda mal, gıda maddeleri ve para hazırlanır. Dooron başlarken bu şahsa bağışlanmış olan hayvanın yuları dooron vazifesi verilen imama tutturulur. İmam, ölünün buluğ çağından sonraki yaşını hesaplar. Örneğin altmış yaşında ise bunun on iki yaşını çıkarıp kırk sekiz yaşı için dooron yapar. Moldo, “Bu kişinin kırk sekiz yıl içinde yaptığı günahları kendi boynunuza aldınız mı?” diyerek sorar. Oturan imamlaradoorona bağışlanan hayvanın yularını tutturur. Onlar da “Ölen kişinin günahlarını üzerimize aldık” diye cevap verirler. Ortaya konulan mal, ekin, para orada bulunan imamlar arasında paylaşılır. Böylece inanışa göre ölü günahlarından, cenaze sahibi ise mevtaya karşı olan sorumluluğundan kurtulur. Kimi yerlerde devire katılan din adamları sevap kazanmak için “kaside” vb. okurlar.
Kırgızistan’ınCalalabad şehrinin kimi yerlerinde ölüm ritüellerinde dikkat çeken bir başka husus ise kocası ya da çocukları ölen Kırgız kadınları ölen kişinin mezarını ziyaret için ilk gün mezarlığa gitmez. Kocası ölen kadın kocasından hak isteyecek, çocuğu ölen kadın ise anne sütünü isteyecek düşüncesiyle mezara gitmez. Kocası vefat eden bir kadın hiçbir yeri gözükmeyecek şekilde simsiyah giyinir ve “boz üy”ün köşesine sırtı misafirlere dönük bir şekilde oturup taziyeleri kabul eder. Siyah matem rengine bürünmüş olan kadın bir ya da iki hafta boyunca siyah giyinir sonrasında bir yıl boyunca “kök” (mavi) giyinir ve hiçbir eğlenceye katılmaz.
Kırgızlarda şu şekilde taziyelerde bulunulur: “Pendeçilik” (Sonuçta insanız), “Kayrattu bolun” (Allah sabır versin), “Artımayluu bolsun” (Artık iyi şeyler olsun), “Sabırduu bolun” (Allah sabır versin),“Ölgöndünartınaneç kim ölüp kete albayt” (Ölenle ölünmez),“Köpıylabagıla, artı kayırluu bolsun” (Çok ağlamayın, başınız sağolsun), “Kuday Taalakalganömürünsizgebersin”(Allah kalan ömrünü sizlere versin), “Catkancericayluu, topuragıtorko bolsun” (Mekânı cennet, toprağı yumuşak olsun),“Baarıbızdın bara turganceribizoşol cer” (Hepimizin gideceği yer orası), “Ölüm ulukaga karşı bolbogula” (Ölüm uludur, isyan etmeyin), “Bul Kudaydınbuyrugu” (Bu Allah’ın emridir), “Bergendagı Kuday, algandagı Kuday”(Veren de Allah, alan da Allah), “Caşoo bar cerde ölüm bar”(Her canlı ölümü tadacaktır). Aynı zamanda taziyeye gelenler, bu dünyanın geçici olduğunu, öbür dünyanın gerçek olduğunu söyleyerek ölü yakınlarını rahatlatmaya çalışırlar.
Kırgızlarda ölüm ritüellerinden biriside ölen kişinin sevap kazanması amacıyla yapılan mevtanın kıyafetlerinin dağıtılmasıdır. Ölen kişi hastalıktan ölmüş ise kıyafetleri yakın akrabaları tarafından alınmaz. Mevtanın kıyafetleri genelde mezar kazan gençlere, akrabalara, komşulara ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılır.
Calalabad’ın Aksı ilçesinin Toruk köyünden Kalıbek BAKIYEV’in anlatımıylaKırgızlarda dikkat çeken uygulamalardan biri de büyük küçük, uzak yakın demeden hep beraber el birliği içerisinde ölen kişi için hizmet etmeleridir. Kırgız Türklerinde ölen kişi öldüğü gün ve defnedileceği gün olmak üzere iki kere yıkanır. İlk olarak mevta öldüğü gün yıkanır. Buna “Mayramsuugaaluu” (Ön yıkama) denir. İlk yıkamada sabun kullanılmaz, ceset sadece ılık suyla yıkanır. Ölünün defnedileceği gün sabahtan herkese defin saati bildirilir. Mevtayı tam olarak yıkama işi bu gün gerçekleşir. Buna Kırgızlar “Söökcuu” (Gusül aldırma) derler. Ölü erkekse erkekler, kadınsa kadınlar yıkar. Ölüyü herhangi birisi yıkayamaz. Mevtanın ölmeden önce vasiyet ettiği kişiler yıkar. Bu kişilergenellikle dünürleri ve ölü yakınlarıdır. Bu kişiler aynı zamanda yaşça büyük olanlardır. Ölüyü yıkamadan önce görmek isteyen yakınları varsa son kez görürler, ölüyle vedalaşırlar. Eğer ölenin anne-babası varsa imamla beraber gelir, ölünün yüzünü açar, ağlamadan vedalaşır. Anneler üç kere: “Ak sütümden öttüm” (Ak sütüm helal olsun, hakkımı helal ettim) der. Bundan sonra yıkamak için seçilenler çadıra girerler, yıkama işine başlarlar. Mevtayı yıkayan insan sayısı genelde beş ya da yedi kişi arasında değişir. En yaşlı kişi mevtanın başını yıkar, diğerleri de kalan yerlerini yıkar. Yıkama işleminden sonra mevta kefenlenir. Hem dinî inançlara hem de Kırgız geleneklerine göre kefenledikten sonra cenaze örtüsü açılmaz, cenaze kimseye gösterilmez.Kefen dikimi Kırgızlarda dikkat edilen bir husus olmakla birlikte kefenin dar, yırtık ya da kısa olması halinde ahirette kişinin çıplak gezeceğine inanılır.
Kırgızlarda cenazenin defnedildiği gün cenazeye gelenlere “cırtış” (kumaş parçası) dağıtılır. Eskiden cenaze evinde cenaze merasimine gelenlere ölünün istirahati, ruhu için “müço” adı verilen sadaka, hediye dağıtılmaktaydı. Günümüzde ise kelime anlamı olarak yırtma, parçalama anlamına gelen “cırtış”, terim olarak ölüyü hatırlama töreninde verilen hediyeleri ifade etmektedir.
Cırtış dağıtma ritüeli Kırgızlarda vazgeçilmez bir unsurdur. Kaliteli bir kumaştan yapılan cırtışlar, ağıt esnasında kullanılması için her aileden yaşça büyük olan kişiye verilir. Daha sonra bu kumaş parçaları gençlere verilerek ölümü hatırlamaları ve bu bağlamda yaşamaları sağlanmaya çalışılır. Günümüzde bu kaliteli kumaşın yerini kaliteli hazır mendiller almıştır.
Yıkanıp kefenlenen mevtanın cenaze namazı genelde kurulan “bozüy”ün ya da evin önünde kılınır, camide kılınmaz. Fakat bazı yerlerde defin cuma gününe denk gelirse cenaze namazının camide kılındığı da görülmektedir. Kırgızlarda “sela” verme geleneği de yoktur, cenaze namazından önce “sela” verilmez. Kadınlar “boz üy”ün içinde ağıt yakmaya devam ederken, erkeklerde dışarıda cenaze namazı kılmaktadırlar. İmam ölüm ve hayat hakkında kısaca nasihat verdikten sonra ölen kişinin borçlarını ödemek üzere kimin vekil olacağını sorar. Vekaleti üzerine alan kişi öne çıkar ve tüm borçlarını kendisinin ödeyeceğini belirtir. İmam namazı kıldırdıktan sonra tabut araçla ya da omuzlarda mezarlığa götürülür. Burada ne kadar çok kişi tabutu omuzlar ise mevtaya o kadar çok sevabın yazılacağına inanılır. Mezar, işin ehli bir insan gözetiminde gençlerce kazılır. Kadınların mezarı erkeklerin mezarına göre biraz daha derin ve göğüs hizasındadır. Mevtanın rahat etmesi düşüncesiyle mezarlar geniş kazılmaktadır. Geleneklere göre mezarı kazan gençlere mevtanın yakınlarınca para dağıtılır. Mezar kazma işinin gençlere yaptırılmasının sebebini Kalıbek BAKIEV ölümü hatırlayıp maneviyattan uzaklaşmalarını engellemek şeklinde açıklamaktadır.
Kırgızlarda birisi cuma günü defnedilirse, o kişinin cennete gideceği inancı vardır. Defin işlemi için mezarlığa, cenazeyle birlikte sadece erkekler gider. Cenazeyi alıp mezarlığa gelenler önce geçmişlerinin ruhuna Kuran-ı Kerim’den sureler okurlar, dua ederler. Sonra mezarın etrafına otururlar. Mevtanın yakınlarından biri evin önünde cenaze namazına katılamayıp defin işlemine katılanlar arasında alacaklı olup olmadığını öğrenmek için kalabalığa dönerek “Alacağı olan benden alsın”, der. İmam: “Bu kişiyi nasıl bilirdiniz”, diye sorar. Kalabalık hep bir ağızdan “İyi bilirdik” şeklinde cevap verirler.Kırgızlarda ölüye hürmet etmek yaşayanların en önemli vazifelerinden biri sayıldığı için ölenin arkasından kötü söz söylenmez. Bunun için ölü helalleşerek öbür dünyaya gönderilir. Herkes bir avuç toprak alıp mezar üzerine bırakır. Buna Kırgızlar “toprak saluu”(toprak atma) derler ve buna çok önem verirler. Çünkü mezarın üstüne ne kadar çok kişi toprak atarsa, ölünün günahlarının hafifleyeceğine ve onun yararına olacağına inanırlar.
Kırgızlarda, mezar üzerine bir mezar taşı dikmek, ölenin yakınlarının veya çoluk çocuğunun borcu olarak kabul edilmektedir. Ancak bu mezar taşı ölünün“cıldıgına” (yıldönümüne) kadar bir yıl geçmeden yapılmalıdır. Mezar taşının bir yıl geçinceye kadar yapılmaması durumunda, aileye tekrar ölüm veya kötülük gelebileceği inancı vardır.Calalabad’ın kimi yerlerinde mezar taşının üzerine mevtanın adı soyadı, doğum ve ölüm tarihinin yanı sıra mezar taşının kim tarafından yaptırıldığı da yazılır.Definden sonra mezarın üzerine mevtanın dünyadayken kullanmış olduğu “piyale” (kâse), “çaynik”(çaydanlık) gibi nesneler bırakılır aynı zamanda başucuna kırk tane çakıl taşı konulmaktadır.
Mevtayı anmak Kırgızlarda oldukça önem arz etmektedir.Genelde definden sonrakiüçüncü, yedinci ve kırkıncı günlerinde yemekli anma törenleri yapılmaktadır. Bunlar “üçülük”, “cetilik”, “kırkılık” olarak adlandırılır. Son olarak tam bir yıl sonra ölünün yemeği verilir. Buna Kırgızlar “cıldık”(yıllık) veya “aş” derler. Ölü yemeği günleri dışında ölen kişi; doğum gününde, öldüğü gün, mezar taşının konulduğu gün, Ramazan ve Kurban bayramlarında ve cuma günleri anılır. Mevtanın ruhuna bağışlanmak üzere kurban kesilmekte ve yemekler verilmektedir.Kırgızlarda dikkat çeken bir başka ritüel iseCalalabad şehrinde ve Kırgızistan’ın genelinde trafik kazaları sonrasında vefat edenler için trafik kazasının gerçekleştiği yolun kenarına temsilî bir mezar taşı dikilmektedir.
Kırgızlarda “atalar inanışı” geçmişte olduğu gibi günümüzde de canlı bir şekilde yaşamaktadır. Kırgızların yaşamında kurban uygulaması daha çok ölümle ve atalar inanışıyla ilişkilidir. Ataların ruhlarına kurban sunmak, saçılar saçmak Kırgızlarda bir görev kabul edilir. Manas Destanında Manas’ın oğlu Semetey’in, babasının kabrini ziyaret ederek onun ruhu için ak-boz kısrak kurban ettiği bildirilir.
Kişinin ölümünden bir yıl sonraki ölü aşına kadar geçen süre decenaze evindeüçü, yedisi, kırkı ve yıllığına kadar birçok masraf yapılır. Cenaze evinde sofraher zaman kurulu kalır ve adanan kurban için genelde büyük baş hayvanlar tercih edilir. Ölenin şanını arttırır düşüncesiyle özellikle at kesilir. Kırgızlar: “Ölüm bardın malın çaçat”, (Ölüm zenginin malını saçar), “Coktunabiyirinaçat”(Yoksulun kusurunu ortaya çıkarır) derler.
Kırgızistan’ın Calalabad şehri Bazarkorgon ilçesinde yaşayan OgılhanAhmedova’nın anlatımıyla cenaze evinde ilk gün ölenin yakınları ve komşuları için “atala” ismindeki yemek yapılmaktadır. Üç güne kadar cenaze evinde taziyeye gelenler için yemek yapılmaz,yemekler komşular tarafından yapılıp cenaze evine getirilir. Cenazenin çıktığı evden kırkına kadarki her perşembede “aş”2adını verdikleri yemek yapılır. Yapmış olduğumuz derlemeler sonucunda perşembe olmasının sebebinin cumaya bağlayan gün olması nedeniyle mübarek kabul edildiğidir. Yıllık adı verilen ölü aşının ilginç ve bir o kadarda dikkat çeken bir başka hususu ise “kar bastı”3 ismini verdikleri yemektir. Bu yemek ölen kişinin yıllığına kadarki kışta yapılır ve daha sonra yapılmaz.
Kırgızlarda bir ölüm olayı gerçekleştiğinde; ölüm gününde, ölünün perşembesinde, üçünde, yedisinde, kırkında, yıl dönümünde, yapılan aş törenlerinde, kutsal sayılan mezarların veya yerlerin ziyaretinde kurban sunulur. Bu kurbanlar günümüzde imkânlar ölçüsünde at (cılkı), sığır-mal, koyun ya da keçi olarak seçilir
Sonuç
Tarihî süreç içerisinde birçok kültürel olgu gibi ölümün de toplumdaki yeri ve algılanışı değişimgöstermiştir. Ölüm, eski inanışlara göre toplumsal hayatta önemli bir yer işgal etmiştir. Ölüm ile ruhun yok olmayacağına olan inancın, yaşayanlar ile ölüler arasında büyülü bir bağın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kırgızistan’ın Calalabad şehrinde de diğer toplumlarda olduğu gibiyaşayan kişiler ölülerine karşı kendilerini sorumlu hissetmiş, buna bağlı olarak da çeşitli ritüeller edinmişlerdir. Bu ritüellerin kimi ferdi, kimi toplumsal nitelik taşımaktadır.
Toplumun fertlerini bir araya getiren diğer olaylarda olduğu gibi, ölüm geçiş dönemlerinde de fertler arası sosyal, psikolojik ya da maddî paylaşımın arttığı, ilişki düzeylerinin yükseldiği görülmektedir. Çünkü böyle zamanlarda fertler, günlük hayattaki görevleri dışında da sorumluluk yüklenmektedirler. Fertlerinöncelikli sorumluluğu, diğer fertlerle bir arada bulunmaktır.
Ölüm olayında uygulanan ritüellerde toplumsal dayanışma ön plana çıkmaktadır. Sosyalleşmenin yüksek dereceli göstergesi olan dayanışma, Kırgız toplumun sahip olduğu kültürel yapının bir uzantısıdır. Ölüm geçiş döneminin başlangıcından bitimine kadar, hatta devamında da görülen âdetler, sosyal normları şekillendiren etkenler arasındadır. Sosyal normlar, fertlerin davranışlarının başkaları tarafından nasıl değerlendirileceğini işaret etmektedir. Bunlar, aynı zamanda sosyalleşebilmenin de göstergeleridir. Sosyalleşmenin en belirgin özelliği, ferdin diğer fertlerle ve sosyal gruplarla dayanışma ve işbirliği içine girebilmesidir. Bunun aksinin görüldüğü durumlarda kişi ve/veya kişiler, toplum dışına itilebilmekte ve toplum tarafından dışlanmaktadırlar.
Kırgızistan’ın Calalabad şehrinde de ölüm geçiş dönemlerinin başlangıcından bitimine kadar, hatta devamında da bir takım ritüeller uygulanmakta ve buna bağlı olarak da toplumun tüm fertleri,başta akrabalar ve komşular olmak üzere bir araya gelerek üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmektedirler. Köylülerin ve akrabaların bir araya gelerek cenaze masrafları için aralarında para toplamaları, cenaze evinde ilk gün yemek yapılmaması komşuların cenaze evine yemek getirmesi bu dayanışmanın ve yardımlaşmanın göstergeleridir.
Bu yazı Öğr. Gör. Serdar Dağıstan ve Yücel Şahan tarafından 11. Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi’nde bildiri olarak sunulmuştur. Makalenin tamamı, ilgili bildiri kitabından kopyalanmıştır.
Bir önceki yazımız olan Sümelek (Sümölök) Nedir, Sümelek Nasıl Yapılır başlıklı makalemizde Sümelek, Sümelek nasıl yapılır ve Sümölök hakkında bilgiler verilmektedir.
Yücel çok güzel olmuş. Bu bildiriyi hazırlarken çok çalışmıştın hatırlıyorum.Devamını dilerim, başarılar!